3 Şubat 2013 Pazar

İNSANIN SANATSAL GELİŞİMİ

Başlangıçta bırakın Cin Ali çizmeyi, kağıt kalemi eline resim yapmak için değil de sadece not yazmak için alan insalardan bahsedeceğim...İnsanoğlu kaç yaşına gelirse gelsin içinde büyüttüğü yeteneğin farkına varamayabiliyor demek ki. Oğluyla beraber kursa başlayıp oğlunu geçen anneler var siz düşünün artık gerisini:) İstemek ve gönül vermek bu işin büyük bir kısmını oluşturuyor aklınızda bulunsun.
Ve sürekli gözlemleyin canlı cansız herseyi izleyin, analiz edin ve yorumlayın..
Mühim olan ev çizmek değil evin çatısında ki güneş enerjisini de balkonda ki çamaşırlarıda çizmek yani gözlemlemek, işin içine espri ve kendi yorumunu katabilmektir..insan sanatla gelişir, değişir.. Sevgiler..

NOT: Aşağıda ki ekli resimlerde sıfırdan başlayan insanların başlangıçtan bugüne resimlerini göreceksiniz. Bunların hepsi kısa bir sürede oldu ve daha kendilerini sanatsal anlamda geliştirmek için uzunca yolları var..



























21 Eylül 2012 Cuma

BİR USTA BİR ÇIRAK(Resim Sergisi)


 
Açıklama: 1-usta-1-cirak-web

Türk Kadınları Kültür Derneği İstanbul şubesi dünyaca ünlü İran’lı ressam Javad Soleimanpour’un sergisine ev sahipliği yapıyor. Ressam Javad Soleimanpour ve  atölyesinde yetişen öğrencisi Lütfiye Batum ile birlikte gerçekleştireceği Pastel Resim Sergisi 22 Eylül tarihinde Saray Kolleksiyonları Müzesi’nde TÜRKKAD İstanbul Şubesi bursiyerleri yararına açılacaktır.

70 çalışmanın yer aldığı sergi 22-28 Eylül tarihleri arasında görülebilir.

Serginin açılışı 22 Eylül Cumartesi, saat 11’de Saray Kolleksiyonları Müzesi’nde(Beşiktaş’ta Kadıköy İskelesinin çıkışında soldaki taş binalar) yapılacaktır.

Sanatçı, 2009 yılında Amerikan Pastel Journel dergisi tarafından düzenlenen Pastel Boya Resim sergisinde 11 bin eser arasından birinci seçilerek resim kariyerinde büyük bir başarı kazanmıştır. 1997 yılından beri Türkiye’de çalışmalar yapan İran’lı sanatçı Javad Soleimanpour Kadıköy’deki atölyesinde dersler vermektedir.

Baktığım her yerde renkler görüyordum o kadar ki gözlerimi kapattığımda bile kendimi resimlerin arasında buluyordum. Sürekli incelerdim doğayı, çiçekleri, ağaçları her türlü renk ve ışığa karşı ilgim vardı. Renklerin ve objelerin arasındaki ışığı,gölgeyi, ahengi görünce çok mutlu olurdum.Hep resim yapmak isterdim. Sevdiğim herşeyin, herkesin. İnsanlar konuşurken ben onları dinlemez yüzlerini incelerdim. Girintileri, çıkıntıları, gölgeleri...
Resim yaptığım zaman benim için zaman duruyordu. Her zaman aynı duygu yoğunluğunu yaşamak ve her resimde çözümlenmesi gereken onca problemin benim için nefes alıp vermek kadar doğal bir süreç haline gelmesi belki de resimlerimde oluşan ve izleyiciyi ile resim arasındaki bağın tamamen içimden gelen hislerimin ve yüreğimin sesiyle hareket etmemden kaynaklandığını düşünüyorum “.
Javad Soleimanpour bu şekilde açıklıyor resmin hayatına girişini.

Sanatçı Soleimanpour, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’nın talebi ile iki özel Atatürk portresi hazırlamış, yine aynı makama 3 adet çalışma daha hazırlamaktadır.

Javad Soleimanpour’un öğrencisi Lütfiye Batum için şöyle bir değerlendirme yapıyor:
Lütfiye hanım ile birlikte çalışmalarımızı 7 yıldır aralıksız sürdürmekteyiz. Başladığımız noktadan geldiğimiz nokta son derece başarılı… Lütfiye hanımın resim sevgisi içindeki insan sevgisi gibi coşkulu! Çalışkan, araştırmacı ve çok titiz… Bu prensiplerde olduğu için de yaptığı işler de çok düzgün ve doğru… Benim başarılı bulduğum, ümitlendiğim öğrencilerimin başında gelenlerdendir. Kendisiyle gurur duyuyorum.”

Usta” Javad Soleimanpour ve “Çırak” Lütfiye Batum’un “Bir Usta Bir Çırak” başlıklı sergisinden elde edilecek gelir, TÜRKKAD Türk Kadınları Kültür Derneği, İstanbul Şubesi’nden burs alan öğrencilere aktarılacaktır.

Sergi Açılışı:    22 Eylül 2012 saat: 11.00 / Cumartesi
Yer:                 Saray Koleksiyonları Müzesi / Beşiktaş
      Açıklama: milli saraylar                                                                                      Açıklama: IBB     

Javad Soleimanpour hakkında;
1965 yılında Tebriz’de doğdu.Tebriz Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde danışmanlık yaptı. 1978’de ilk sergisini başarıyla tamamladı. Saadabat Sarayı Müzesi’nde dünyaca ünlü resimlerin kopya çalışmalarında bulundu. 1993 yılında katıldığı uluslar arası yarışmada birincilikle ayrıldı. 2009 yılında American Pastel Journel Dergisi tarafından hazırlanan uluslar arası yarışmada peyzaj kategorisinde 11 bin eser arasında dünya birinciliği kazandı. Çalışmış olduğu pek çok pastel ve yağlı boya eser, ülkemizin ileri gelen koleksiyonerleri tarafından edinilmiştir. Değişik ülkelerde 50’yi aşkın sergi düzenledi. Halen Moda’da kendi atölyesinde çalışmakta olup, pastel, yağlı boya ve desen dersleri vermektedir. 

Lütfiye Batum hakkında;
1949 doğumlu Lütfiye Batum'un sanata ilgisi küçük yaşlarda başlamıştır. 1969 senesinde Kayseri'de bir makine nakışı atölyesi kurmuş ve 1976 senesine kadar pek çok talebe yetiştirmiştir. Senelerdir farklı dallarda çok kıymetli hocaların atölyelerinde çalışan sanatçı, 2006 senesinden beri hocası Javad Soleimanpour'un atölyesinde pastel boya resim çalışmaları yapmaktadır. Sanatçının ilk sergisidir.

TÜRKKAD
Türk Kadınları Kültür Derneği - İSTANBUL ŞUBESİ
Bağdat Cd. Güzel Sokak No:11/A D:2
Selamiçeşme/Kadıköy/İstanbul
Tel: 0216 359 40 91
Faks: 0216 359 40 92

14 Nisan 2012 Cumartesi

KALICI VE ANLAMLI HEDİYE İÇİN KAÇIRILMAYACAK FIRSAT!

Anneler günü yaklaşırken güzel bir hediye mi arıyorsunuz veya doğum gününde orijinal bir hediye mi düşünüyorsunuz?  Evlilik yıldönümü mü yaklaştı? Özel bir sebep aramanıza da gerek yok, bir yakınınızı, eşinizi, sevgilinizi sevindirecek, onların hoşuna gidecek kalıcı ve anlamlı hediyeniz için güzel bir fikrimiz var. Evde sırf dekor olsun diye alışveriş merkezlerine bir dünya para verip başkalarının portrelerini duvarınıza asmayın. Fotoğrafınızı gönderin biz onu güzel bir tabloya çevirelim. Bir ömür saklayabileceğiniz bu el emeği tabloları istediğiniz ebatta yapıp adresinize gönderelim.  Aşağıda daha önce yapmış olduğum iki çalışmayı görüyorsunuz. El emeği tablolarımız baskı değildir, tuval üzerine akrilik boya ile yapılmaktadır. Çerçevesiz olarak gönderilecektir.


     
( 100 cm x 120 cm)



















( 70 cm x 100 cm)


















   


Vereceğiniz siparişte iş yoğunluğu açısından teslimat tarihini koordine etmek için önceden temas kurmanız ve göndereceğiniz fotoğrafın çözünürlüğü, çekim açısı ile ışık durumu önemlidir. 



Fiyatlar:

70 cm x 100 cm   : 200 TL
100 cm x 120 cm : 250 TL

Farklı ebatlar için lütfen temas kurarak fiyat alınız. 

12 Nisan 2012 Perşembe

PABLO PICASSO, AVİGNONLU KIZLAR, Sanat Eleştirisi...

Avignonlu Kızlar, (1907)

Ön yapının çözümlenmesinde genellikle nasıl sorusuna yanıt aranır. Dolayısıyla bu eserde bilgi objeleri arasındaki  ilişkileri, yani bir bakıma kompozisyonu çözümlemeye çalışalım. Bu işlemde bütün kompozisyon, pozitif ve negatif alanların ilişkileri ele alınmaktadır. Resimde yer alan beş figürü, mekanda yani negatif alanda, öncelikle renk, biçim, doku olarak ele alalım. Dikey vurgulu beş figür ve natürmort pozitif alanı meydana getiriyor. Eserde bazı figürler düz ve köşeli renk uygulamalarıyla anlatılmaktadır. Öte yandan iki merkezi figür yuvarlak karakterdedir. Özellikle bu iki figürden birisi zarif renklerle boyanmıştır ve ana parçaları göstermek için beyaz çizgiler kullanılmıştır. Diğer üç figürün başları vücutlarından farklıdır. Merkezi figürler önden görünürlerken burunları profilden çizilmiştir. Merkezi figürlerden bir tanesi dengesiz görünüyor, kaidesinden düşecek gibi duran bir heykeli andırıyor. Bu figürün gövdesi dik dururken, özellikle sol bacağı vücudunu taşımaktan uzaktır. Bu figürün incelenmesi veya görünüşü, eleştiri için önemli bir delil kaynağı olabilir. Bilindiği üzere yer çekiminin etkisi ile insan anatomisi dik durur. Avignonlu kızlar dikey vurgulardan ve sıcak renklerden oluşuyor. Köşeli biçimler dominant az da olsa diyagonal vurgular vardır. Açık tonların egemenliğini orta ve koyu tonlar dengeliyor. Negatif alanlar, klasik mekan kavramından uzaktır. Perspektif dikkate alınmamaktadır. 

27 Mart 2012 Salı

SANDRO BOTICELLI, İFTİRA (CALUMNY) Sanat Eleştirisi...


SANDRO BOTICELLI, İftira (1494)


Boticelli'nin bu resmi gariptir. Bunun yanı sıra, insanın hoşuna giden, izleyiciye zevk veren bir eser değildir. Çizginin aşırı komplikasyonları, Boticelli'nin erken üslubunun bir mübalağasıdır. Onun erken üslubu ünlü Primavera (İlkbahar) adlı eseridir. Resmin ortasında masum bir kurban, İftira (Calumny) tarafından, saçlarından çekilerek, yargılanmaya götürülmektedir. Yargının elinde, bir meşale vardır. Bu simge onun, gerçeğe olan aşkının yalancı bir simgesidir. Etrafını diğer iki kadın sararlar ve saçlarına güller bağlarlar. Bunlar iftiranın hizmetçisidirler. Bu merkezi grupta, paçavralar giyen ve ayakta duran erkek figürü kıskançlıktır. Kıskançlık yargıya sahte suçlamalarda bulunmaktadır. 

Adalet başında tacı ve elinde saltanat asasına rağmen eşek kulaklıdır. Cehalet Adaletin bir kulağına Şüphe, öteki kulağına fısıldar ve Adalet onları dinler. 
Karmakarışık gruplar arasına, çizgilerle düğümlenmiş figürler öyle bir görünüş ortaya koyarlar ki, sonunda tuhaf ve inanılması güç bir tesir ortaya çıkar. Figürler resim alanının çoğunluğunu doldururlar. Kıvrılan drapörü yığınları, kıvranan saçlar, birbirlerine garip bir biçimde eklenen beden organları, çizgiler, kütleler birbirlerinin içlerini ve dışlarını, yılanların yuvası gibi dokurlar. Buradaki üç kadın figürünü, İftira, Müzevvir, Hile İlkbahar tablosundaki üç güzellerle mukayese edersek, birincisindeki ritmik çizgi ahenginin yerine, nasıl acı çeken bir karmaşanın yer aldığını görebiliriz. Gene de Boticelli bu rahatsız edici çizgiyi, plastik elemanı, nerede uygunsa orada kullanır.  

Sanatçı figürlerin birisinde, izleyiciye tekrar çizginin saflığını ve sadeliğini büyük bir ustalıkla gösterir. Bu figür Hakikat figürüdür. Hakikat, çıplak olarak en solda, masum, kalabalık sahnenin dışındadır. Öteki figürlerle ilgisi, ancak tahminle bulunabilir. Yanındaki siyah paçavra elbiseli figür, yaşlı bir kocakarı, Vicdan Azabı'dır.
Bu allegori eski Yunanlı sanatkar Apelles'in kaybolan resminin, Lucian tarafından yapılan betimlemesine göre işlenmiştir. Bir çok rönesans sanatçısı, Apelles'in eserinin nasıl olduğu konusunda kendi fikirlerini beyan etmişlerse de, Boticelli''nin yaptığı kaybolan bir başyapıtın tekrar diriltilmesi için bir tür egzersizden ibaret değildir. Klasik allegori Boticelli'nin eserlerinde sık sık kullandığı bir anlatım aracıdır. Ahlaki yargıları anlatmak için kullandığı en popüler yoldur. Bu eserde Boticelli içinde yaşadığı toplumu eleştirmek için duygularını klasik sembollerle gizlice ifade ederek anlatmış olabilir. Başka bir teoriye göre bu resim Boticelli'nin ünlü patronları Medicelere yapılan siyasi saldırıları anlatmaktadır ki bu saldırılar sonunda Medici ailesi, birkaç kuşak Floransa'da yöneticilik yaptıktan sonra, sürgüne gönderilmişlerdir. Sanatçının burada resimlediği " Suç", sanat eserleriyle süslü saf bir klasik rönesans mimarisinin içinde yer alır. Bu süslü dekor, Medici ailesinin himayesi altında bilim ve irfanın doruğuna ulaşan Floransa'yı simgeleyebilir. Fakat oynanan oyunlarla bu müthiş olay yara almaktadır. Asil kemerlerin ötesinde açılan deniz, gökyüzünün sükuneti olayla son bir kontrast yaratır ve sahte sorgulamanın histerik şiddetini adeta kamçılar, sanki bu sahte sorgulamayı azarlar. İftira daha çok rahip Savonarola'nın yargılanması sonucu mahkumiyetine veya kendisine yapılan sodomolik suçlamasına karşı bir protesto olarak yorumlanmıştır. Bugün Savonarola yenilikçi bir din adamı olarak görülebilir. İtalya'da ahlaki çöküşe iktidarın kirlenmesine, hayatın geçiciliklerine karşı Savonarola'nın verdiği ilerici vaazları onu bir süre Floransa'nın en etkili insanı yapmıştır. Bir tanrı adamı, bir alim, bir fanatik olarak Savonarola'nın tesiri kendinden sonra da devam etti. Fakat ardılları onun kadar yoğunluk derecesine erişmekten çok uzaktılar. Uydurma olsun veya olmasın, kilisenin geçici gücüne ve yönetime bir tehdit olarak görüldü ve suçlandı. İtiraflardan sonra mahkum edildi., belki de bu itiraflar için işkence yapıldı. Ardından bir zamanlar Floransa'nın zaferler kazandığı ve kutladığı ana meydanında asıldı ve sonra da yakıldı. Yakıldığı odun yığını bir zamanlar "Beyhudelik Ateşinin" tutuşturulduğu yerdi. Dini maksatlı olmayan çok miktarda objeler, sahte saç, peruk, kozmetikler, pahalı elbiseler, yüce maksatlara hitap etmeyen resimler, "yalancı ve tövbekar" Floransa'lılar tarafından ateşe alınmıştır. 
Boticelli'nin, Savonarola'nın etkisi altında kaldığı bilinmektedir. Muhtemeldir ki iftira şehit rahibin kaderine, haksız mahkumiyetine ve idamına bir gönderme değildir. Çünkü bu resim Savonarola'nın 1458' de idamından önce yapılmıştır. Fakat resmin yoğunluğu suçsuz insanların cezalandırılmasına karşı acı bir protesto telkin etmektedir. Böyle bir olayın 20.yy'da da benzeri vardır; Nicola Sacco ve Bartolomeo Vanzetti'nin öldürülmeleri...

Boticelli'nin bu resmi, Floransa yönetimini, cehalet, şüphe, kıskançlık, iftira, müzevvirlik, aldatma gibi bakımlardan suçlar. Otoritenin görkemli saltanatını, tacın değersizliğini betimler. Kurbanlarının masumiyetini ilan eder. Kentin vicdan azabını önceden hatırlatır. Tabi bunların hepsini allegorlar içinde saklar. Sanat tarihinin tozlu sayfalarından bir başka eseri daha yorumlamak için tekrar birlikte olacağız...Esenlikler...

13 Mart 2012 Salı

FRANCISCO JOSE DE GOYA Sanat eleştirisi...

Üç Mayıs Katliamı (1746 - 1828)


"İspanya Napolyon'un talih gemisinin ilk çarptığı kaya olmuştur." (Jacques Bainville, Fransız Tarihçi)

3 Mayıs 1808
Napolyon orduları İspanya'nın işgal ettiği zaman Goya Madrid'de bulunuyordu. 45 yaşındaydı ve hayatından memnun bir sosyete sanatçısıydı. Fakat savaşın getirdiği acı ve zulmü görünce kişiliği ve sanatı değişti, "Asi Goya" adını aldı. Resim, Napolyon ordularına isyan eden İspanyol vatanseverlerin isyanını anlatan en önemli eserlerinden biridir. 2 Mayıs 1808'de halk öfke içinde kraliyet sarayının önünde toplandı. Duyduklarına göre kralın çocukları Fransa'ya götürülüyordu. Fransız askerler için sivil halk arasında öldüresiye kanlı bir kavga başladı. O gece ve sabahı, Fransız askerleri hapishaneden topladıkları İspanyol vatanseverlerini katlettiler veya kurşuna dizdiler. Bu trajik sahneleri Goya balkondan seyretmiş olabilir. Goya'nın anlattığı bu korkunç olayda milliyetçiler, bir din adamı dahil kurşuna dizilmek üzere sıralanmışlardır. Sabah gökyüzü hemen hemen siyahtır., yerde görülen fener olayı yada sahneyi aydınlatır. Fenerin göz kamaştıran ışığında biçare kurbanların vahşi tavırlarını görüyoruz. Öte yandan Fransız askerlerin soğuk, aldırmaz tavırları, kurbanlarıyla bir kontrast oluşturuyor.

Eserde koyu, basık bir gökyüzü ve ötede saray, çıplak bir tepecik, tepenin önünde çeşitli pozlarda kurbanlar, kimisi ölü ve yerde yatıyor, kimisi yumruklarını sıkıyor, kimisi elleriyle yüzünü kapatıyor. Ana figür ortada ellerini haçvari iki yana uzatmış. Bu figürün izdüşümü, bir benzeri kanlar içinde yüzüstü yerde yatıyor. Ortada irice bir fener. Sağ geride tam teçhizatlı askerler, karşıya nişan almış durumdalar, yüzleri görünmüyor, ancak düzgün bir şekilde silahlarını doğrultmuşlar. Üzerlerindeki teçhizatları fark ediliyor.

Eserin kompozisyonuna, yani bilgi objelerinin sanat ilkelerine göre düzenlenmesine gelince; kurbanlar genellikle yuvarlak çizgi ve hareketlerden oluşuyor, ateş eden askerler, ters bir hareket içindeler, diagonal dizilişleri var. Bu diagonalite esere hareket katıyor. Eserde vurgu, en açık ton ve altın orana uygun bir konumla beyaz elbiseli figürde toplanıyor. Eserde koyu tonların egemenliği, sırasıyla orta tonlar ve açık tonlar takip ediliyor. Katledilen sivil insanların arasında, olayla kontrast teşkil edecek bir şekilde sade ve nesnesiz. Ancak fırça hareketleri ve doku çok zengin.

Kompozisyon görüldüğü gibi birbirine biçim, hareket ve yön bakımından zıt iki grup tarafından oluşturulmuştur. Askerlerde katı, mekanik, tekdüze ve duygusuz bir diziliş varken, kurbanlar daha duygu yüklüdür  bu yük onların yuvarlak karakterli biçimlerinden meydana gelmeleriyle yakından ilgilidir.

Resimde beyaz ve sarı renkle ve açık tonla vurgulanan merkezi figür çarmıha gerilmiş bir İsa figürünü hatırlatır. Figürün bulunduğu mekanda, onu öne çıkarır. Çarmıh iki anlamda yorumlanabilir. Bu yorumlardan en çok bilineni İsa'nın çektiği acılar ve ölümüdür. İkincisi ise ölüme karşı zaferi ölümden sonra dirilişi, hayatı anlatır. Figürün bu pozisyonu çarmıhın ikinci yorumuna daha uygun düşmektedir. İsa nasıl inancı uğruna çarmıha gerilip, öldürülmüşse, resimdeki merkezi figür de inancı uğruna göğsünü (inancını) adeta kurşunların önüne fırlatmaktadır. Yerde kanlar içinde yüz üstü yatan figürün, ayakta haçvari bir pozisyonda, yerden fırlamış gibi ileri atılan merkezi figürün bir izdüşümü gibi gösterilmesi tesadüfi olamaz. Bütün vurgu, ışık merkezi kurbanda toplanmaktadır. Figürlerin çizimindeki anatomik bozukluk fırça darbeleri esere özel canlılık katıyor. Merkez figür, idealize edilmiş bir kahraman olmaktan çok, karanlık göklerin bile yardım etmediği, kaderin terk ettiği, anlamsız vahşi bir savaşın kurbanı masum bir vatanseverdir. Eser bugün bile, dünyanın birçok ülkesinde sürdürülen anlamsız, vahşi savaşlarda güncelliğini koruyor. Goya'nın eseri geleneksel savaş görüntüsünü yansıtmaz. Vatandaşı Velazquez gibi, şeref, şan, zafer, şövalyelik, cesaret erdemlerine önem vermez. Ona göre savaş, sadece ölüm, zulüm, yıkım demektir. Onun sanatı, duygularını başkalarına anlatmak demektir. Kurbanlar yanında yer alan, yumruklarını sıkan figür din adamıdır. Ortaçağ resimlerinde azizlerin ve azizelerin başkalarının etrafında görülen hale rahibin başının tepesine, saçlar kazılarak yerleştirilmiştir. Rahibin duruşu ne kadar kin, öfke, intikam ifade ediyorsa, arka planda karanlık içinde belli belirsiz görülen krallık sarayı da o kadar ruhsuz, anlamsız, olup bitenlere biganedir. Öteki figürlerin, kimisi anlamsızca namlulara bakar, kimisi kulaklarını kapatır, bazıları elleriyle yüzlerini kapatır. Ancak daha önce de söylediğimiz gibi merkezi figür, ilk kurbanlardan sayılan, çarmıhta İsa'ya bir göndermedir. Asi Goya bu olayı bilerek mi yaptı yoksa bilmeyerek mi yaptı bilemeyiz. Askerlerin yüzü görünmüyor. Eğer Goya, askerlerin her birinin yüzünü ve psikolojik durumlarını gösterseydi, eserin önemi ve bakış açısı kaybolacaktı. Askerlerin yüzlerini göstermemekle onların aldıkları emirleri yerine getirmekte olduklarını, bir dereceye kadar mazur sayılabileceklerini anlatmış olabilir. Askerlerin yüzleri görünseydi, kurbanların psikolojik halleri ve görünüşleri bu kadar etkili olmazdı. Estetik yargı aşamasına gelirsek bir yargıda bulunmak çok kolay olmayacaktı. Eser anlatımcılık, hem de işlevsellik açısından polifoniktir. Konunun ele alınışı, seçimi gerçeklikle de ilgilidir. Ama herşeye rağmen eser, öncelikle savaşın çirkin yüzünü göstermesi açısından işlevseldir. Eserde anlatımcılık da bir o kadar güçlüdür. 3 Mayıs Katliamı işte bu özellikler açısından ünlü ve başarılıdır. Eser evrensel bir niteliğe sahiptir. Bu yaşlı dünyanın hemen hemen her köşesinde bu tür olaylar maalesef görülmekte ve duyulmaktadır. Eser belli bir zamana ve mekana ait değildir. Bütün bu sınırları aşmakta adeta insanlığa özellikle savaşa karar veren siyasilere bir ihtar olarak sanat tarihindeki yerini ve şöhretini korumaktadır.